Çanakkale
Savaşları yüzyılın son centilmen savaşları olarak değerlendirilir. Bu
değerlendirme savaş ahlâkı ve kuralları açısından bakıldığında sonuna kadar
doğrudur. Birinci Dünya Savaşı'nın diğer cephelerine ve bundan sonra günümüze
kadar yapılan savaşlara bakıldığında neden bu savaşların "centilmence"
yapıldığı anlaşılabilmektedir.
Çanakkale
Cephesi'ne çıkarma yapan müttefik askerleri karşılarında yamyam ve barbar Türkleri
bekliyorlardı. 25 Nisan gününden başlayarak kanlı savaşların yaşandığı bu
cephede kısa sürede başarı sağlanamayınca Müttefik Kuvvetleri sekiz buçukay
sürecek maceralarına başlamışlardı. Her geçen gün Türklerle Müttefik askerleri
arasındaki ilişkiler artıyor, birbirlerini tanımaya başlıyorlardı. |

Maskeli İngiliz Askerleri
|
Her iki taraf askerleri de zafer için
bulundukları bu topraklarda, karşılarındaki askerlerin de kendileri gibi insan
olduğunu, öldüklerini, ölürken acı çektiklerini, kan döktüklerini ve kısacası
farksız olduklarını anlıyorlardı.
Başlangıçta Müttefik askerleri için, Türklere esir düşmek korkulu rüya
idi. Esir düşerlerse Türklerin onlara neler yapabileceklerini hayal bile
edemiyorlardı. Zaman geçtikçe yaşanan olaylar bu düşünceleri siliyordu. Yaralı
müttefik askerlerine Türklerin gösterdiği ilgi, esirlere yapılan iyi muamele ve
Türklerin dürüst savaşçılar olması müttefik askerlerinin bu düşüncelerini
tamamen değiştirmişti.
Gazeteci C.E.W.Bean, 10 Kasım 1915'te defterine "Türkler: Yaşamın Güzel
Yanları" başlığıyla, siperlerdeki bu ilginç durumu şöyle anlatıyor. :
"Son zamanlarda Türklerle iyi iletişim kuruyorduk. Siperlerine, Mısır'daki
Türk savaş esirlerinden gelen ve çok iyi bakıldıklarını anlatan mektuplarıyla,
sağlıklı ve mutlu olduklarını gösteren fotoğraflarını atmıştık. (Gerçi bizim
askerler bunu yapmamızı pek istemiyor ama...) Her neyse, karşıdan şu yanıtı aldık:
"Sadaka ile yaşayan bir adam, domuzun, lanetin tekidir. Karnımız tok olduğu gibi
yedek yiyeceğimiz de bol. Ellerimizde tüfeklerle hazırız. İngilizlerin çok silah ve
cephanesi olabilir. Ancak, bizim de süngülerimiz ve inancımız var. Eğer iddia
ettiğiniz gibi büyük bir millet iseniz, neden üstün ilkeler doğrultusunda hareket
etmiyorsunuz da, başkalarının aklını çelerek sadakatlerini bozmaya çalışıp
alçalıyorsunuz?...
Çok asilce bir cevap! Bu tür çabaları yoğunlaştırıp, Türklerin teslim
olmalarını sağlayabiliriz sanıyordum. Kaldı ki onlar da -ya da Almanlar-, benzer
yöntemleri bizim üzerimizde denemişlerdi."
"Üç hafta kadar önce, Türklerin üç günlük bir bayramı vardı. Bizim
siperlere, üzerine silinmez kalemle ve aceleyle şunlar yazılı iki paket sigara
attılar: Prenez, fumez avec plaisir notre heureux énnemis. (Alın, afiyetle için mutlu
düşmanlarımız)
Karşılığında biz de onlara, konserve sığır eti yolladık. Paketi, üzerinde
"Bully beef non" (sığır bifteği istemeyiz) mesajı yazılı olarak geri
yolladılar."
Avustralyalı bir albay ise, Ekim ayı sonunda ülkesine yolladığı mektupta,
"Siperlerdeki Yaşam ve Türkler" başlığı altında durumu şöyle dile
getiriyor:
"Türkler çok dürüst savaşçılar. Kahramanlık ve cesaretleri
tartışılmaz. İşkence, zulüm ve dumdum kurşunu konusundaki tüm iddialar yalandır.
Geçen gün, yanlışlıkla atılan bir şarapnel ile Kızılhaç katırlarından birisini
öldürdüler. Anında özür dilediler. Daha önce de yaralılarımızla ilgilendiler.
Onları, kıyıya bırakıp bize haber verdiler. Burada hiçbirimizin, Türklere karşı
büyük bir düşmanlık beslediğini sanmıyorum..."
Öte yandan, Çanakkale Cephesinde Müttefiklerin en çekindiği şeylerden bir,
Türklerin zehirli gaz kullanma olasılığıydı. Genel olarak yüksek noktaları
tuttukları için ve rüzgar da uygun estiği zaman, zehirli gaz kullanılması çok
büyük can kaybına yol açabilirdi. Almanların elinde bu gazdan bulunduğu biliniyordu.
Batı Cephesi'nde, Fransa'da kullanmışlardı da...Özellikle İngilizlerin, zehirli gaz
kullanımından endişe ettiği ve askerlere gaz maskesi dağıtıp, olası bir tehlikede
neler yapılması gerektiği konusunda özel eğitim verdiklerini öğreniyoruz.
Ancak Türk subay ve komutanları, Almanların isteğine ve önerisine karşılık
bu yöntemi, "mertçe ve adil" bulmayıp, savaş kurallarına da aykırı
olacağı gerekçesiyle onaylamamış ve zehirli gazı, savaşın son gününe kadar
kullanmamışlardır.
Çanakkale Cephesi'nde zehirli gaz kullanıldığına ilişkin haberlerin asılsız
olduğu ve endişeye gerek bulunmadığı, Avustralya ve Yeni Zelanda basınında sık
sık dile getirilmiştir. Örneğin, Wellington'da çıkan "Otago Times"
Gazetesi, 1 kasım 1915 günü, "Savaşçı olarak Türk" başlıklı bir yazı
yayınlamıştır. Yazıda aynen şunlar yer almaktadır:
"...Hastaneye ateş edilmiyor, zehirli gaz kullanılmıyor. Triumph (savaş
gemisi) isabet alıp batmaya başlayınca, tekrar ateş edilmiyor. Türk, ikili
oynamıyor. Bunun aksini iddia edenler Gelibolu'ya değil, en çok Mısır'a kadar
gelenlerdir.
The Age adlı Avustralya gazetesi, 11 Aralık 1915'te, gene Türklerin zehirli gaz
kullanması sorununu ele almış ve "gaz bombası saldırısından korkulmuyor"
başlığı altında yayınlanan yorum yazısında, cepheden gelen raporlara dayanarak
konuyu şöyle değerlendirmiştir.
"...Şu ana kadar bu cephede Türklerin savaş yöntemlerinin hakça olduğunu
kabul etmek dürüstlük gereğidir. Türklerle Avustralyalılar arasındaki savaş
mertçeydi ve sonuna kadar öyle olacağını umuyoruz. Bu savaştan önce Türk'ü hor
görüyorduk. Artık öyle bir şey söz konusu değil. O'nu yendiğimizde -ki o gün uzak
değildir- hepimiz onları Almanların etkisine girmekle birlikte, ahlâksızca savaş
yöntemleri kullanacak kadar tötonikleşmemiş (Almanlaşmamış) olarak hatırlamak
istiyoruz."
Türklerin zehirli gaz kullanmama nedenlerinden biri de yüksek noktaları tutuyor
olmalarıydı. Özellikle Arıburnu'nda yukarıdan aşağı doğru atılacak gaz bombası
denizden esen rüzgarla yukarılara çıkabilir ve Türk askerlerini de etkileyebilirdi.
Hatta Çanakkale'nin meşhur rüzgarı, zehirli gazı yarımadanın hesaplanamayan
bölgelerine sürükleyebilirdi.
Ayrıca Türklerin elinde gaz maskesi de bulunmuyordu. Herhangi bir gaz
kullanımında gaz maskeleri olmadan dayanmak olanaksızdı.
Bu arada Türklerin elinde zehirli gaz bulunup bulunmadığı da araştırma
konusudur. Gerçi olsaydı da bu gazın sonuç itibariyle kullanılmayacağı açıktır.
Böylelikle Müttefik askerlerinin Türklere olan güvenleri boşa çıkmamış,
"Türkler zehirli gaz kullanmaz, onlar dürüst savaşçıdırlar" diyerek gaz
maskesi takmayarak bu güveni sürdürmüşlerdir.
Görüldüğü gibi savaşın her türlü çirkinliğine rağmen, savaşın içinde
bile böylesi bir imaj yaratmak, Çanakkale Savaşları'nı yüzyılın, hatta
yarınların son centilmen savaşı haline getirmiştir. |
 |