 |
. |
|
Genellikle 18 Mart 1915’te geçen
Boğaz Muharebesi’nde kazanılan zaferle, Birleşik Filo (İngiliz-Fransız
donanmaları) nun Marmara’ya girerek, İmparatorluğun başkenti İstanbul’u bir ay
içinde ele geçirme planları suya düşürülmüş, böylece hükümet çevrelerinde
beliren ve halka yansıyan İstanbul’u kaybetme korkusu ortadan kalkmıştır.
Boğaz’da elde edilen bu
ilk zafer, çok geçmeden Gelibolu Yarımadası’na yöneltilen çıkarmalarla
başlatılarak, dünyanın en güçlü zırhlılarınca sürdürülen cehennemi
bombardımanlar altında Türk askeri, yılmadan aylarca süren mevzi muharebelerinde
yüksek bir moral ve doruğa ulaşan bir mücadele azmi örneği vermiş ve sonunda
düşmanlarını yarımadayı terk etmek zorunda bırakmıştır.
Böylece karada kazanılmış
bulunan bu ikinci ve nihai zaferle de, Türk ordusunun Balkan Savaşı’nda zedelenen ve
hatta yok olmaya yüz tutan prestiji kurtarılmıştır.
Deniz ve kara. harekatıyla bir
bütün olarak gerçekleştirilip tüm anlamı ve çarpıcılığıyla Türk Harp
Tarihi’nde yerini alan Çanakkale Muharebeleri, Mustafa Kemal (Atatürk) gibi bir dahiyi
yaratmış, Birinci Dünya Harbi’nin bitiminden hemen sonra başlayacak Milli
Mücadele’nin bu eşsiz liderini Türk ulusuna kazandırmıştır.
Çanakkale Zaferi, Anlaşma
Devletleri’nin Osmanlı Devleti’ni ilk ağızda savaş dışı bırakarak,
Almanya’nın güneydoğudan kuşatılmasını amaçlayan stratejisini boşa
çıkarmış, böylece savaşın en az iki yıl daha uzamasına neden olmuştur.
Çanakkale Boğazı’nın
kapatılıp Rusya’ya geçit verilmemesi, onu müttefliklerinin silah ve malzeme
yardımından yoksun etmekle kalmamış, yarım milyonu aşkın İngiliz ve Fransız
askerini üzerine çekmekle bu kuvveti, Alman cephesinden uzak tutmuş ve Almanya’nın
Doğu Cephesi’ndeki Harekatnı kolaylaştırmıştır.
Çanakkale Muharebelerinin diğer
bir anlam ve önemi de, çöküntü donemini yaşamakta olan İmparatorluğun, dünya kamu
oyunda yarattığı kötü imajın sonucu olarak, Türkün iyice tükendiği sanılan
gücünün henüz tükenmemiş, koşullar nedenli ağır olursa olsun iyi sevk ve idare
edilirse, tüm zorlukları yenebilecek güç ve inanca sahip olduğunu bu muharebelerde
kanıtlamış olmasıdır.Bir başka deyişle düşman devletler, her nedense Osmanlı
Devleti’ nın çöküşü olayıyla, onun asıl unsurunu oluşturan Türk ulusunun
ceddinden miras olan savaş azim ve ruhuyla ,inanç gücünün birbirinden farklı şeyler
olduğunu, bu muharebelerde çok daha iyi anlayabilmişlerdir.
Çanakkale Muharebeleri, Türk
askerinin, dünyanın en güçlü zırhlıları ve en modern harp silah, araç gereç ve
bol cephanesiyle donatılmış deniz ve kara ordularına karşı sergilediği başka
ulusların askerleriyle kıyas götürmez direnç ,azim ve ruhu, Türk İstiklal
Savaşımızın Kuvayı Milliye ruhuyla eş değer bir anlam taşıması açısından da
ayrıca tarihsel bir değere sahiptir.
Gerçekten Boğaz Muharebesi’nde
Birleşik Filo’nun kendisi için tehlikeler yaratan yalnız Dardanos Bataryası’nın
yok edilmesi için kullandığı 400’ü aşan topçu mermisine karşın, sadece iki
subayımızın şehit oluşu dışında, bataryaya ağır bir hasar verdirilememiştir.
Halbuki Boğaz’daki obüs bataryalarımızın tek bir yaylım ateşi sırasında,
Irresistable gemisinde 138 personelin yaşamını yitirdiği, İngiliz tebliğlerinde
açıkça belirtilmiştir.
Çanakkale’de Türk askerleri,
bol cephaneye dayanan, yoğun donanma ateşleri altında Türk’e özgü, sabır ve serin
kanlılıkla görevinin başında kaya gibi dimdik ayakta kalmasını bilmiştir .Öte
yandan bu dev armadalar, ateş etmesinden bile kuşkuya düşülen eski birtakım demode
toplarla alay edercesine savaşıyor karadaki Türk topçusu, ona sadece 1900 mermi
atabilirken, onlar tek bir bataryamıza (Dardanos”a) 4000 mermi kullanıyordu. Ne var
ki, bu mermi yağmurundan karada hasar gören dört Türk topuna karşı, sadece batan
düşman gemilerinin üstünde 44 topunun birden Boğaz sularına gömüldüğü
görülüyordu.
Aynı Birleşik Filo’n’un, 18
Mart Boğaz Muharebesi’nde, 18 savaş gemisinden 7’si savaş dışında kalırken,
Çanakkale Müstahkem Mevkii, savaş gücünü olduğu gibi koruyabiliyordu. Keza Filonun
mayın arama ve tarayıcıları, 11 mayın hattı üzerinde döşenmiş mayınlardan
sadece üç adedini etkisiz hale getirebilmişti
Türk tabyalarında hasar gören
toplardan çoğu, onarılıp kısa sürede ateşe hazır duruma sokuluyor, 3. bölgedeki
(Boğaz’ın Marmara ile birleştiği kesim) tabya da, sapasağlam duruyordu. İşte bu
durum karşısında Boğaz’ı geçemeden geri çekilen Birleşik Filo, Çanakkale’nin
aşılamayan çetin savunması karşısında pes edip, yalnız denizden yapılacak
zorlamalarla başarıya ulaşılamayacağı gerçeğini kabul etmek zorunda kalmıştır.
Dünyanın en büyük deniz
gücüne sahip İngiltere’nin görkemli filosunun, Boğaz Muharebesi’nde düştüğü
aczi, yarınların Çanakkale savunucuları hiç bir zaman hatırından
çıkarmamalıdır. Çünkü, bu ve buna benzer saldırılar, geçmişte olduğu gibi
gelecekte de yinelenebilir.Ne varki 18 Martı unutarak böyle bir saldırıyı ileride de
göze alabilecek düşmanlar, karşılarında dünyanın yeniliklerine gözlerini
kapamış bir Osmanlı Devleti yerine, bu kez XX. yüzyılın en son bilim ve
teknolojisine dayanan en modern silahlarla donatılmış bulunan Cumhuriyet Silahlı
Kuvvetleri’ni bulacaktır.
Çanakkale Cephesi deniz ve kara
harekatıyla birlikte mütalaa edildiğinde görülür ki, bu cephede geçen muharebeler,
hasım kuvvet olarak katılmış olan Ingiltere ve Fransa’nm, bir yıl boyunca Gelibolu
Yarımadası’nda yarım milyondan fazla büyük bir kuvveti tutmak zorunda kalmaları ve
bunun % 50’sini kaybetmiş bulunmaları, haliyle diğer cephelere kuvvet ayırabilme
açısından savaşın genel seyrini etkilemiştir.Keza Türklerin de bu cepheye
ayırdığı 300.000’den fazla askerden verdiği zayiatın, 211.000’e ulaşmış
olması diğer cephelerdekinden kıyaslanamayacak bir fazlalık göstermektedir.Bunun
insan gücü açısından yarattığı boşluk, yalnız Birinci Dünya Harbi sırasında
değil, onu izleyen Türk İstiklal Harbi boyunca da hissedilmiştir.
|
 |
|
. |
|